top of page

ÖĞRENCİLERİMİZLE ARKADAŞ DEĞİL ÖĞRETMEN OLALIM...

ÖĞRENCİLERİMİZE ARKADAŞ DEĞİL ÖĞRETMEN OLALIM

Moda olan bir deyim var "Çocukla arkadaş olmak" ve bazı öğretmenler bu modaya kapılmış gidiyor, bunu da ayrıcalık, üstünlük gibi görüyor.

Bu deyim esasında öğretmenin çocukla arasındaki iletişim meselesinin farklı bir boyutta algılanmasına sebep oluyor, bariz şekilde öğrenciyi öğretmeniyle eşit konuma getiriyor. Bu, çocuğuna arkadaş olarak yaklaştığını söyleyen anne babalar için de geçerli. Ders saati için ayrılmış sürenin çoğunu dersi kaynatarak çocukların gönlünü fethetme gayretinde olan, gereksiz şakalarla çocuklara arkadaş olabileceğini sanan, ben de sizdenim mesajı vermek için bir diğer öğrencinin fiziği ya da davranışı hakkında dedikodular yapıp çocuk dilindeki yaygın kullanılan ya da küfür içeren hakaretvari kelimeler kullanan, teneffüslerde öğrencisiyle birlikte telefona bakan, dedikodu yapan, müzik dinleyen boş zaman geçiren öğretmenler, çocuklara ben sizin arkadaşınızım imaji verirken bilmeliler ki çocuklar, bu hareketlerinizle sizleri anlık olarak beğenir. Sizin arkadaş olmanızdan anlık hoşlansalar da hiçbir çocuk, ebeveynlerini ve öğretmenlerini bir arkadaş olarak görmek istemez. Kısaca öğretmen ya da anne-baba çocuğu ile arkadaş olamaz.

Çünkü öğretmenlik rolleri ile arkadaşlık rolleri birbirinden farklıdır. Okuldaki müdürün, yardımcının, personelin, öğretmenin, her bireyin, her velinin, her öğrencinin rolü farklıdır. Roller kesin ve net olmalıdır. Çocukların hayatı boyunca biriktireceği birçok arkadaşı olacaktır, ancak ihtiyacı olan otoriteri sağlayabilecek, sınırlı sayıda öğretmeni vardır. Öğrencinize arkadaş değil, öğretmen olmak onun kısacık öğrenme dönemini verimli geçirmesi için şarttır.

Belki de onların arkadaşlığına bizim ihtiyacımız vardır bilemiyorum ama illa arkadaşlık edeceğim bu benim değişmez huyum diyorsak, okul içinde arkadaşlığın bir sınırı olmalıdır. Aksi takdirde bu bizi, öğrencimizle eşit yapar, öğretmen olarak otoriteri elden bıraktığımızı ilan etmiş oluruz. Öğrencileriyle arkadaş olan öğretmenler, onların kendiliğinden doğru davranışları öğrenmelerini bekler, sonra da çocuğu gerektiği yerde gerektiği şekilde uyaramaz ve bağırıp hakaret etmeye başlar. Sınırları zamanında koyamadıklarından ve isteklerini net söyleyemediklerinden dolayı dersleri işlerken de dengeyi kaybederler ve ne öğretmeyi gerçekleştirebilirler ne de hak ettikleri saygıyı görebilirler. Ders işlerken dengeyi kurmak önemlidir.

Öğrencilerin, öğretmen ve idarecilerinden ‘hayır’ kelimesini duymaya ihtiyaçları vardır. Bir çocuk kendi kendine doğru ve yanlışı öğrenemez, deneyimli olan öğretmenlerdir. Öğretmen olarak çocuğa doğru ve yanlışı öğretmek vazifemizdir. Çocuğa karşı sınırların olması, onunla kaliteli iletişime geçmek için otoritenin sağlanması ve onu ders çalışması için yönlendirebilmesi önemlidir. Bir çocuğa otonomiyi öğrettiğimizde, bağımsız karar verme ve kendi kendini yönetebilme yetisi oluşacaktır.

Öğretmen olarak vazife ve sorumluluğu yerine getirmek onları bizden uzaklaştırmaz, bizden nefret duymalarını sağlamaz aksine sevilen ve sayılan rol model alınan egitimciler olarak kalplerinde yer etmemizi sağlar. Hem de bağırıp çağırmadan, hakaret etmeden ders işlememizi, çocuğun dersi sevmesini sağlar. Unutmayın ki öğretmen demek, arkadaş demek, değildir, öğretmen yönlendirici demektir, rehber ve öğreten demektir.

Kendime ve öğretmen arkadaşlarıma acizane bir kaç tavsiyem olacak;

Öğrencilerimizle iyi bir bağ kuralım, onlarla kaliteli bir ders saati geçirelim ve eğer oyun oynamak istiyorsak branşımız ya da işlediğimiz dersle ilgili oyunlar oynayalım. Kuralları kesin ve net koyalım. Öğretmen olarak örnek davranışlar gösterelim. Ögrencimizle iletişime geçmeden önce, uzaktan ona seslenip bağırmak yerine fiziksel olarak yanına kadar gidelim ve göz iletişiminde bulunalım. Öğrencisinin yanına giden öğretmen kaybetmez, kazanır. Bir öğretmenin bir çocuğu kazanması, toplumun çocuklar kazanması demektir. Öğrencimize bir şey söylemeye başlarken ismi ile başlayalım, ismini bilmiyorsak sormaktan cekinmeyelim.

Çocuk, ismini bilmediğimiz için bizimle dalga geçmeyecektir ya da değerimiz düşmeyecektir aksine kendini değerli hissedecek ve bu değeri ona veren bizi yani öğretmenini de eskisinden daha çok sevecektir. Öğrencimizle konuşurken ses tonumuz sakin, yaşına uygun olmalı ve kısa konuşmalar yapmaya çalışmalıyız. Olumsuz bir davranışını uyaracaksak olumlu bir davranışın sonuçlarını söyleyerek uyarımıza başlamalı ve olabildiğince olumlu kalmalıyız.

 Yönergelerimizi üzerinden zaman geçince değil zamanında ve net ifade etmeliyiz. Çocuklar geçmişi unutur, geleceğe de odaklanamazlar. Ne uzun vadeye yönelik bir istek ya da nasihatte bulunmalı ne de geçmişe dair eleştiride. Bilmeliyiz ki çocukların kendi arkadaşları var, onlara yalnızca öğretmen olmalıyız.

Saygılarımla...

Metin Bertan

Kommentare


Yayınlanan tüm yazılar izne tabidir. İzin almadan kullanılamaz. İspat  -  Patnos'un sesi soluğu  -  04ispat04@gmail.com - Pendik, İstanbul, Türkiye 34698

bottom of page