top of page

HURAFELERE HAYIR...




HURAFELERE HAYIR, İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜNE EVET

Tüm temel hak ve özgürlükler gibi, tartışmasız inanç özürlüğünün de samimi bir savunucusuyum. Çünkü, inanç özgürlüğü de insan temel hak ve özgürlüklerinin bir parçasıdır.

Bu nedenle, Her insan istediği dini seçebilmeli, o dinin gereklerini yerine getirebilmeli, isterse o dini terk de edebilmelidir.

Burada temel kriter bu hak kullanılırken bu konudaki özgürlüğün başkalarının özgürlük alanıyla sınırlı olmasıdır.

Yani bu özgürlüğün sınırı, başkasının özgürlüğünün başladığı yerdir. Ve doğal olarak başka inançlara da saygı gereklidir. Din ve mezhep çatışmalarına yol açacak söylem ve propagandalar ile başka inanç mensuplarına baskı gibi yaklaşımlar, tüm insan temel hak ve özgürlüklerini benimsemiş ülkelerde başkalarının inanç özgürlüğünü kısıtlayacağı için ağır müddeiyelere tabi tutulmuştur. Demokrasi bu nedenle eşitlik, özgürlük rejimidir. Hak ve özgürlüklerin amasız, fakatsız kullanıldığı sistemdir. Hak ve özgürlüklerin kullanılması devlet korumasındadır.

Devletin de bu alana müdahalesi ancak bu özgürlüğün kullanılmasının, başka özgürlüklerin kullanılmasına engel olması durumunda söz konusu olmalıdır.

Ayrıca devlet yalnızca bilimi öğretmeli, din ve mezheplere karşı tutumu nötr olmalıdır. Yani ne dine karışmalı nede dini öğretmelidir. laiklik bunu gerektirir. Türkiyedeki sistem aslında laik değildir. Devletin dini de var. Mezhebi de var. Ama bu durum islami kesimlerce de hep sorun olarak görülmüştür. Çünkü, din devlet içinde, toplumu kendi amaç ve menfaatleri için kullanmada en güçlü araç olarak kullanılmaktadır.

Bu yaklaşım pek çok kavga ve çatışmanın nedeni olduğu gibi, laik bir devlet, seküler bir toplum olmanın da önünü tıkamıştır.

Avrupa, bu beladan rönensas, reform süreçlerinde 100 yıllık bir mücadele ve milyonlarca can kaybıyla kurtulmuştur. Bu süreci yaşamayan ülkeler de ise, halla bu süreç öncesi sorunlar yaşanmaktadır. Demokrasi, hak ve özgürlükler ile hukuk devleti sadece söylemde var uygulamada yoktur. Çünkü çoğu teokratik. diktatörlük yada despotik olan bu rejimler, demokratik çağdaş hukuk devleti olmayı hedefleyeceklerine, cahil bıraktıkları yığınları maniple etmede yani bu kavramların içeriğine uygun bir değişimi bilerek gerçekleştirmeyip, dini kendi hedef ve ideolojilerine hizmet edecek şekilde kullanıp, araçsallaştırmışlardır. Bu yaklaşımda esas aldıkları kendi çıkarlarıdır.

Samimi dindarlara ve tabi bizim toplumumuzun müslüman olması nedeniyle, inancının gereğini yerine getirme amacıyla hareket eden mütedeyyin insanlara her zaman büyük saygı ve sevgi duydum.

Onlar yalan söylemez,

Hırsızlık ve haksızlık yapmaz,

iftira ve gıybetten uzak durur,

Herkesin hak ve hukukuna saygılıdır.

Abdestini alır, namazını kılar, orucunu tutar,

Zekatını verir, imkanları el verirse hacca gider. Hırsıza, ahlaksızlığa, yalana karşıdır.

Zulme ve haksızlığa karşı mazlumun yanında yer alır.

Bu insan en mükemmel insandır.

Ben yukarıda kısaca anlattığım gibi bir ülke, dindar ve başka inanç mensuplarına da saygı ve kendisi için hak gördüklerini onun içinde hak gören bir toplumsal anlayışın oluşmasını esas alıyorum.

Ne osmanlı ne de TC bu yaklaşımı esas almadı. Yalnızca dini ve ırkçılığı toplumu katagorize etmede, ayrıştırıp-kutuplaştırmada, tekçi-Türkçü bir toplum oluşturmakta bir argüman olarak kullandı.

Bu yaklaşım, 30 kadar isyanın nedeni olduğu gibi, Sivas ve çorum gibi Alevilere yönelik mezhep çatışmalarına ve katliam teşebbüslerine de kaynaklık etti.

Tabi, bu yaklaşımın, gerek dindarlara, gerekse Kürtlere, ermenilere. alevi ve Ezidi inanç mensuplarına yansımalarını bu yazı kapsamında derinlemesine anlatabilmek mümkün değil. O nedenle bu konulara girmiyorum.

İlginçtir, Türkiye de bir yandan FETÖ adıyla anılan hareketi, iktidar darbe teşebbüsünden önce, “hizmet hareketi” olarak övüp, yere göğe sığdıramıyordu. O anlayış, yıllarca askeri bürokrasi, yargı, üniversite ve diğer kamu kuruluşlarında çok sayıda operasyon gerçekleştirdi. 15 Temmuz darbe girişimiyle örgüt, bu kez iktidarı hedefleyince kardeşlik düşmanlığa dönüştü. Eski dostlar düşman, eski düşmanlar dostları oluverdi. FETOCU olarak bilinen, okullarında, dersanelerinde eğitim gören, bankalarından kredi kullanan herkesi, suçlu-suçsuz gözetmeden ya işten attılar yada tutukladılar. Darbe girişimini fırsata çevirip solcu yada bölücü olarak gördükleri pek çok insanın da ekmeğiyle oynadılar. Tüm bu uygulamaların mağdurlarına yargı yolunu da kapattılar.

Fakat, bu kez başka ve daha da yobaz tarikatlar yol aldı. Üstelik bunlar fütursuzca faaliyet gösteriyor, pek çoğu, çocuk, kadın istismarıyla gündeme geliyor, her gün cehalet pompalayarak, nüfuz ve menfaat devşiriyorlar.

Yani, kısaca İktidarın tarikatlara yaklaşımı, kendilerine hizmet etmeleriyle orantılıdır. Kendileri lehine bir fonksiyonları varsa, onlara yaklaşımları olumlu, kendilerine karşı tutum aldıklarında da, düşman kabul edip tepelerine biniliyor.

Yani, Ülke yada ülkenin geleceği değil, kendi çıkar ve iktidarları önemlidir. Bu çifte standartlı yaklaşım bu nedenledir.

İktidarın dayandığı en önemli dayanak cehalettir. Bu nedenle bir prof. Cahil ferasetine güveniyoruz diyordu.

Bu yobaz, din bezirganları;

Adeta bilimi hedef alarak,

Kimisi, “bize kuran kafidir” diyenlere kafirdir diyor. Kuranın yetersiz olduğunu söylüyor.

Kimi, fay hattı-fay kırılması gibi bilimsel yaklaşımları alaya alıp, Hz. Ömer’in zamanında olan bir depreme Ömer’in “ey yer sen benim ne haksızlığımı gördün de salanırsın” diyerek asasını yere vurup, depremi durdurduğunu,

Başka biri, Manisa’daki depremi van’a “Kürtlere” gönderdiğini,

Pek çoğu, Allahla yürüdüklerini, çok derin sohpet ettiklerini,

Bir başkası, Abdulkadir Geylani’nin hizmetçisinin canını alan Azraili dövdüğünü, Onu Allaha şikayet eden Azraile,

-Allahın, benim o zata söyleyeceğim hiç bir şey yok dediğini.

Bir başkası, tüm deniz canlılarının tasavvuf ehli olduğunu ve Ebu vefa hazretlerinin müridi olduklarını onun talimatlarıyla zikr edip, hareket ettiklerini,

Başka biri, peygamberin elinden su içen birinin yaşamı boyunca bir daha hiç su içmeden yaşadığını,

Deve sidiğinin şifa olduğunu,

Horozların ötme nedeni melekleri görmelerinden, eşeklerin anırması ise, şeytanı görmesindenmiş!

… savaşta başı kesilen sahabe sol eliyle kesik kafasını taşımış, sağ elinde kılıcıyla savaşa devam etmiş.

Sıkıntıya düşüp yardım istediğinizde Abdulkadir Geylani imdadınıza en hızlı yetişendir. Bir adımı 90 km.

Osmanlı da, hastanenin olmadığını,

hasta olanın Muhammet Mustafa’dan şifa dileyerek iyileştiklerini “oysa, o dönemlerde bir hastalık salgınıyla bir memleket yok olabiliyordu.”

İmam Şafii’nin, imamı azama olan hürmetinden dolayı dört yıl annesinin karnın da bekleyip. onun öldüğü gün doğduğunu.. vs.vs

Bu yobazlara göre, tıp, astronomi, jeoloji, fizik, kimya vs pozitif bilimler ile ekonomi batıldır. Şu duayı x kez oku aç kalmazsın, Hz … yardım iste iyileş, milyar kere milyar yıldızdan oluşan evren 6 günde oluştu, deprem bilimin açıkladığı şekilde değil bir canlı tarafından gerçekleştirilir, yani her şeyin nedeni ve çaresi doğmalarda, yada uydurmalarda var. Üstelik bunları sorgulamak yada şüphe duymak küfre götürür. Peki uzaya nasıl gidildi, internet nasıl bulundu, atom nasıl parçalandı. Mikrop ve aşı…. Dua ederek mi? Yalnızca hindistan da her yıl yüzbinlerce insan sıtmadan ölüyordu. Hindistan'ı DDT nin bulunması kurtardı. Elbetteki kimseye dua etmeyin demiyoruz. Ama her derde yada soruna çözümü gerici, ilkel doğmalarda aramayınız. Bilimi esas alınız. Bu gerçeğin tartışılacak bir tarafı da yok aslında.

Şimdi bu kadar akıl almaz zırvaları dinleyince insan, ateistler yada deistler mi İslamiyet'e zarar veriyor, yoksa bu gerici, din istismarcısı şarlatanlar mı? Diye düşünmeden edemiyor. Bu zihniyetin iktidara gelip ülke yönettiğini varın siz düşünün.

Tüm bu hurafelere, bu hurafelerle toplumu bilm dışı uyduruk gerici söylemlerle karanlığa, cehalete sürükleyenlere karşı kayıtsız kalmamak, tutum almak insani yükümlülüğümüzdür. Bu durum içinde bulunduğumuz halin de temel etmenlerinden biridir.

Aslında tüm bu din bezirganlarıyla mücadele, çağdaş hukuk devletinin de görevidir. Ama egemenler, olaylara, olgulara kendi amaç ve çıkarlarına hizmet perspektifinden baktıkları için, bu konuya kayıtsız kalıyorlar. Ama biz kalmamalıyız.

Din ve inanç özgürlüğüne evet. Din istismarına, cehalete, bilim karşıtlığına hayır. Asıl beka sorunu budur. Bilimi esas alan, bilim yöntemiyle yani olgulardan hareketle muhakeme yürüten, düşünen, Özgür, demokrat, adaletli, eşit, müreffeh, mutlu ve huzurlu bir toplum olmamız dileğiyle. Selamlar.


YAZARIMIZIN KİTAPLARINI TEMİN ETMEK İÇİN TIKLA



Comments


Yayınlanan tüm yazılar izne tabidir. İzin almadan kullanılamaz. İspat  -  Patnos'un sesi soluğu  -  04ispat04@gmail.com - Pendik, İstanbul, Türkiye 34698

bottom of page