top of page

SİYABEND û XECÊ

SİYABEND û XECÊ

    Siyabend û Xecê. Büyük bir aşk destanıdır. Kürt halkının çağlar ötesinden gelen en büyük sözlü destanlarından biridir “Siyabend û Xecê”.

     Çocukluğumuzda dengbejler bu güzel destanı ve destan ve hikayeleri söz ve klamlarla kışların uzun gecelerinde çok duygulu ve etkili bir tarzda anlatırlardı bize. Tüm anlatılanları adeta görüyor ve yaşıyorduk. Dengbejlik tüm bu destanları bu günlere taşıyan bir arşiv görevi görmüştür. Dengbejler, yaşanan büyük aşkları, yiğitlikleri, büyük tarihi olaylarla, trajedi ve ihanetleri binlerce yıldır birbirine aktararak bu güne taşımışlardır. Kültürümüzün taşıyıcıları dengbej ve çirokbejler, bu nedenle sözlü tarih ve destanlarımızın bu günlere ulaşmasını onlara borçluyuz.

     Erivan “Rewan, Yêriwan” radyosununda bu konulardaki büyük hizmetine değinmeden geçmek yanlış olur. Destan ve müziğimizi onlardan dinliyorduk. Türkiye; kürtçe yayına izin vermediği gibi, Erivan radyosunuda engelleme arayışlarındaydı. Bu nedenle Erivan radyosu ve dengbejlerine minnet borcumuz var.

     Erivan radyosunun bu büyük destanları kurgulamaları, Seslendirmeleri, betimlemeleri, harika müziklerle sunmaları, öylesine mükemmel ve etkileyiciydi ki, aradan geçen 50 yıldan uzun bir süreye rağmen gözümü yumup, o hikayeyi düşündüğümde kendimi; o etkiyi, o hüznü o günlerdeki motta, aynı hüzün ve heyecanda, aynı duygu dünyasında buluyorum.

      Siyabend ê Sîlê gawanê Êlê. Süleyman’ın oğlu Siyabend. Elatın Sığır çobanı. Çocuk yaşta yetim kalmış koca yürekli bir Yiğid ile Xêca Zerin "Sarışın Xecê” arasında ki, büyük aşk hikayesi.

     Kimi yorumcular Siyabendê Sîlê’yi,

Siyabendê Sîlivi olarak tanımlarlar. Bence iki tanımda doğrudur. Siyabend, Sîlivili Sîlê’nın oğludur. Sîlivi Heyderi-Heseni gibi büyük aşiretlerinde mensubu olduğu büyük bir aşiretler konfederasyonun adıdır. Bütün Kürt aşiretleri Zil,Mil ve Silivi olarak adlandırılan üç ana kolun unsurlardırlar.

    Siliviler, kışları Diyarbakır, Siirt-Tor arasındaki ovalarda,

     Yazları ise, Nemrut “Tatvan”, Malazgirt, Sipan ve Qertewin Dağlarında yaşarlardı. Zaten hikaye de bu bölgede geçiyor.

      Siyabend yiğit, mert, cesur gözüpek bir delikanlıdır. Aynı zamanda çok da yakışıklıdır. Xecê’nin ise o bölgede güzelliği dillere destandır. Siyabendin gönlü Xecê’dedir. Ve tabi Xecê’ninde Siyabend’te. Ama Siyabend fakir olduğu için, Xecê’nin babasının istediği başlık parasını verecek durumda değildir.

     Babası Xecê’yi Siyabend’e vermek istese bile, işin sonunda insanların diline düşmek vardır. Siyabend netice itibariyle bir çobandır. Onu isteyen ağalar, Mirler, beyler varken kızını nasıl verebilirki Siyabendê Sîlê, gawanê Êlêye. Çekinir, Veremez Xecê’yi Siyabend’e.

      Anasız babasız yetim ve yoksul büyüyen Siyabend, yoksulluğu ve sosyal konumu itibariyle Xecê’yi isteyen mir-bey ve zengin taliplerle yarışacak durumda değildir. Ama bu duruma boyun eğecek biri de değildir yiğitler yiğidi Siyabend. Sonunda Xecê’ye olan büyük aşkına yenik düşen Siyabend, Xeceyi kaçırır. Bir kaç gün dağlarda gizlenen firari aşıkların mutluluğu ne yazıkki uzun sürmez.

     Bir gündüz vakti Siyabend başını Xecê’nin dizilerine koyup uyuyorken, Xecê, bir dişi yaban ineği ile, peşinden grlen sekiz tane yaban öküzünün mücadelesine tanık olur. Yaban öküzlerden bir tanesi diğer yedi öküzü dişiye yaklaştırmaz. Onları boynuzlayarak, kovalar. Bu tablo Xeca zerin’e kendi yaşadıklarını, bir anlamda kaderini hatırlatır. Bu tabloyla hüzünlenen Xecê’nin gözlerinden akan yaşaların yüzüne dökülmesiyle uyanan Siyabend, Xecp’ye neden ağladığını sorar. Xecê durumu anlatmamaya çalışır ama Siyabend ısrarlıdır.

       ‘’Neden ağlıyorsun? Yoksa benimle kaçtığına pişmanmısın? Eğer öyleyse Süphan dağı şahidimdir elimi sana sürmedim. İstersen seni geri götürebilirim.’’ der.

       Bu sözlerin karşılığında Xecê ‘’Azrail göğsüme çöktüğü ana kadar seninleyim.’’ der. .

        Sonunda Xecê gördüğü olayı anlatmak zorunda kalır. Kendisini o yaban ineğe, Siyabendi de diğerlerini dişisine yaklaştırmayan öküze, peşlerindeki yedi öküzü de kardeşlerine benzettiği için hüzünlendiğini anlatır.

        Xecenin bu hazin betimlemesine çok sinirlenen Siyabend,

 -Seni ağlatan o yaban öküzünü öldürüp, ciğerini sana sıcak sıcak yedirmezsem bana da, Siyabendê Sılê demesinler der ve belinde hançeri, elinde mızrağıyla bu yaban öküzlerin peşine düşer. Uzun bir kovalamadan sonra öküzü Süphandağ'ın tepesinde mızrak darbeleriyle yaralar. Ve yaralı haldeki öküzü hançerini çıkarıp boynunu kesmeye çalışırken, öküzün bir boynuz darbesiyle uçurumdan aşağıya düşer.

     Siyabend uçurumdan aşağı yuvarlanır ve sırtından girip göğsünden çıkan bir dal parçasının üzerine düşer. Siyabend, uzun süre gelmeyince Xecê meraklanıp Siyabend’i aramaya koyulur. Bir inleme sesi duyar ve sesin geldiği yöne doğru gidince Siyabend’in uçurumun dibinde can çekişmekte olduğunu görür. İçi yanar.

Ve Xecê Siyabend’e seslenir.

  Serê çiyayê Sîpanê Xelatê bi mij e

  Binê çiyayê Sîpanê Xelatê bi mij e

  Kê dîtiye, kê bînaye

  Ku nêçir, nêçirvanê xa bikuje

Gakûviyo, te qoç dirêjo weke bejna mîn

 Çawan te ji hev kir destê jin û mêro

 Qoç dirêjo weke dara sûkê

 Çawan te xirab kir bextê xort û bûkê

 Türkçesi;

Süphan dağının başı sislidir

 Süphan dağının altı sislidir

 Kim görmüş, Kim işitmiş

 Av avcıyı öldürsün

 Geyiğin boynuzu uzun tıpkı boyum gibi

 Nasıl ayırdın iki sevgilinin ellerini

 Sukê ağacı gibi uzun boynuzlu

 Nasıl yıktın gelinle damadın bahtını

Siyabend yaralı haliyle iniltilerle Xeceye şöyle yanıt verir;

  Xecê, Xeca min e delal

  Çawan nebû mirazê min û te

  Me ê ji xwe ra li serê Sîpanê Xelate

 Çêkira konekî rind û delal

  Xecê meke, melûrîne

 Hêstiran di ser sûretê sor de nebarine

Türkçesi,

 Xecê, benim güzel Xecê'm

 Nasıl da olmadı ikimizin muradı

 Biz de Süphan dağına

 Kursaydık güzel bir çadır

 Xecê yapma, ağıt yakma

 Al yanaktan, yaş akıtma

Siyabend bu sözlerin sonunda daha fazla dayanamaz ve can verir. Onu kurtarabilmesi mümkün olmadığı için, Xecê şalıyla gözlerini bağlar ve uçurumdan aşağı bırakır kendini.

Destana göre Xecê siyabendin göğsüne saplanan dalın üzerine düşer ve cansız bir şekilde kavuşurlar.

  siyabend fazla dayanamaz can verir. Rivayete göre Xecé de Siyabendin içinden geçip göğsunden cıkan uzun ve sivri dal parçasının üstüne atlayarak canına kıyar. Siyabendle Xecé’yi ayıran sivri dal ikisini tekrar bir araya getirir. Ama, cansız bir şekilde.

  Derlerki her yıl siyabendle Xecénin mezarında kan renginde iki gül biter. Bu güller "Gûlê Mîhemedi" bir birine sarılmak üzere iken bir deve dikeni de aralarına girerek, bu iki gülün kavuşmasını engeller. İki gül Siyabend ile Xecê, Deve dikeni ise geyiğin boynuzlarıdır.

    Bu uçurum Patnos'tan bakıldığında, Süphandağ'ın zirvesinden aşağıya doğru inen dik bir kalyon şeklindedir Newala Siyabend û Xecê. Aşk en kuvvetli duygudur. Fîzuli’nin dediği gibi “ Aşk imiş her ne varki alemde, ilim bir kıyıl u kal imiş ancak.”

    Süphandağ'da eşsiz ihtişamı ve bembeyaz gelinliğiyle bu büyük aşkı simgeleyen bir ebedi anıt gibi duruyor zaten.

Commentaires


Yayınlanan tüm yazılar izne tabidir. İzin almadan kullanılamaz. İspat  -  Patnos'un sesi soluğu  -  04ispat04@gmail.com - Pendik, İstanbul, Türkiye 34698

bottom of page